Matematik ve Müzik

Matematik ve Müzik

T.Pappas’in “Yasayan Matematik” isimli kitabinin önsözünde şunlar yazılıdır: “Matematikten duyulan zevk bir şeyi ilk kez keşfetme deneyimine benzer. Çocuksu bir hayranlık ve şaşkınlık insani sarar. Bu deneyimi bir kez yaşadıktan sonra, bu duyguyu unutamazsınız. Bu duygu, ilk kez mikroskoba bakıp da daha önce çevrenizde her zaman var olan ama göremediğiniz şeyleri gördüğünüz anki kadar heyecan vericidir.”

Gerçekten de matematiğin estetik çekiciliğine tamamen duyarsız, aydın bir insan bulmak biraz zordur. Matematiksel güzelliği tanımlamak çok güç olabilir fakat bu güçlük her tür güzellik konusunda geçerlidir.

Sadece düşüncede var olan olayların nerelerde uygulama alanı bulabileceği hiçbir zaman önceden tahmin edilemez. Bu nedenledir ki matematikçiler, yapılan çalışmaları estetik yönden değerlendirmekte, eserlerde bir sanatçı titizliği ile güzellik ve zarafet aramaktadırlar. İste bunun için matematik – müzik iliksisini bir magazin popülaritesi içinde sunmaya çalışacağız.

Orta çağda eğitim programlarında müzik, matematik ve astronomi ile ayni grupta yer alırdı. Matematik ve müzik ilişkisi, günümüzde bilgisayarlar aracılığı ile devam etmektedir.

Matematiğin müzik üzerindeki etkisini müzik parçalarının yazımında görebiliriz. Bir müzik parçasında ritim ( 4:4 lük , 3:4 lük gibi ), belirli bir ölçüye göre vuruş birlik, ikilik, dörtlük, sekizlik, onaltılık, ... Gibi notalar bulunur. Belirli bir ritimde, değişik uzunluktaki notalar, belirli bir ölçüye uydurulur. Her ölçünün ise değişik uzunluktaki notaları kullanan belirli sayıda vuruştan oluştuğu görülür.

Pisagor ( M.Ö. 580- 500 ) ve onun düşüncesini taşıyanlar sesin, çekilen telin uzunluğuna bağlı olduğunu fark ederek, müzikte armoni ile tamsayılar arasındaki iliksiyi kurmuşlardır. Uzunlukları tamsayı oranlarında olan gergin tellerin de armonik sesler verdiği görülmüştür. Gerçektende çekilen tellerin her armonik bileşimi tamsayıların oranı olarak gösterilebilir. Örneğin, do sesini çıkaran bir telin uzunluğunun 16/15’i si sesini verirken 6/5’i ise la sesi; 4/3’ü sol sesini; 3/2’si fa sesini; 8/5’i mi sesini; 16/9’u ise re sesini verir.

Görüldüğü gibi iki notayı bir arada duymak, iki frekansı ya da iki sayıyı ve bu iki şayi arasındaki oranı algılamaktan baksa bir şey değildir. Demek ki armoni sorunu, iki sayının oranını seçme sorununa eşdeğerdir. Müzik, gizli bir aritmetik alıştırmasıdır diyen Leibniz’in hakliliği ortaya çıkıyor.

Müziği, belli kurallara uygun olarak oluşturulmuş basit birtakım seslerin birbirlerini izlemesinden oluşan cümleler topluluğu olarak tanımlayabiliriz. Bu kurallar, matematikte mantık kurallarına karşılık gelirler.

Birçok müzik aletinin biçiminin matematiksel kavramlarla ilgili olduğunu belirtirsek şaşırmazsınız herhalde. Örneğin, aşağıdaki şekilde x >= 0 için y = 2x ergisinin grafiği çizilmiş olup telli ya da üflemeli çalgıların biçimleri bu üstel erginin biçimine benzer.

Y

2

1

0 1 2 x

Müzikal seslerin niteliğinin incelenmesi 19. yüzyılda matematikçi J.Fourier tarafından yapılmıştır. Fourier, müzik aleti ve insandan çıkan bütün müzikal seslerin matematiksel ifadelerle tanımlanabileceğini ve bunun da periyodik sinüs fonksiyonları ile olabileceğini ispatlamıştır.

Birçok müzik aleti yapımcısı, yaptığı aletlerin periyodik ses grafiğini, bu aletler için ideal olan grafikle karsılaştırır. Yine elektronik müzik kayıtları da periyodik grafiklerle yakından ilişkilidir. Görüldüğü gibi bir müzik parçasının üretilmesinde matematikçilerle müzikçilerin birlikteliği çok önemlidir.

Matematik – müzik iliksisinin bir başka özelliğini ortaya çıkarabilmek için matematikte ve mimaride çok sık kullanılan bir orandan söz etmek istiyorum.

Uzunluğu L olan bir [AB] doğru parçasını ele alalım ve bunun uzunlukları a ve b olan iki parçaya ayıralım. Eğer a / b = L / a yani, a / b = (a + b) / b eşitliği gerçekleniyorsa, bu bölmeye [AB] doğru parçasının altın bölümü adi verilir. A / b oranına da ALTIN ORAN denir. Simdi x = a / b dersek, ilgili denklem x2 - x – 1 = 0 sekline getirilebilir. Bu denklemin pozitif kökü (1 + 5) / 2 = 1.618’dir.

A C B

A b

Simdi yeniden müziğe dönelim. İnsan kulağı için en uyumlu Aralığın 8/5 frekans oranındaki majör 6’li olduğu bilinmektedir. Bu oranın yukarıda bulduğumuz altın orana çok yakin bir oran olduğunu görüyoruz.

Bana göre müziğin matematikten farklı tarafı, bazı göz kamaştırıcı tuzaklar kullanarak, insanları büyüleyebilmesidir. Hâlbuki matematik bunu yapmaz. Russell bunu söyle özetliyor: “İyi bakıldığı zaman matematik sadece doğruyu değil yüksek bir güzelliği de içerir. Matematik bu güzelliklere bürünmek için insan doğasındaki zayıflıklara başvurmaz; resim ve müziğin göz kamaştırıcı tuzaklarını da kullanmaz.”

Matematiğin müziğe kıyasla önemli tarafı sudur: Müzikal bir parçanın içerdiği estetik unsurun müzik eğitimi almayan kimseler tarafından anlaşılabilmesine karşılık, bir matematiksel teoride dinleyici veya okuyucunun tüm mantık zincirlerini izlemesi zorunluluğu vardır. Hatta içerdiği estetik unsuru da sezebilmesi gerekir.

Şüphesiz matematiğin de müzik gibi kompozitörleri ve virtüözleri vardır diyor hocamız Cahit Arf. Kompozitörler, teorileri kuranlar; virtüözler de teorileri gerçek manada anlayarak ifade edebilenler ve hissettirebilenlerdir.

Yazımızı, ünlü ressam Leonardo Da Vinci’nin su sözleri ile noktalamak istiyorum: “Matematiksel açıklamalar ve yöntemler kullanılmadan yapılan hiçbir araştırmaya bilimsel denemez.”

*Yazar:

Prof. Dr. Cihan Orhan



|

Read Users' Comments ( 0 )

Sayı 3 - Rönesans (1.Bölüm)

Yeniden doğuş anlamına gelen Rönesans, Müzik tarihinde 1450-1600 yılları arasındaki bir zaman dilimini kapsar. Ortaçağın karanlığından sıyrılıp Eski Yunan ve Latin sanatının yeniden keşfi bu dönemde gerçekleşir. Günümüzde geçerli bir çok kavram Rönesans'a aittir. Yaşama sevinci ve dünya için faaliyet gösterme, güncel hayata bütünüyle yansır. Bu durum insan yaşantılarına ve diğer sanatlarda olduğu gibi müziğe, doğalı yansıtan, akıcı ve dans adımları taşıyan yeni bir stil getirmiştir. Gerçi işe giderken üç ileri bir geri adım atmak insanı biraz yorar ama olsun.


Güzel sanatlarda Rönesans'ın beşiği İtalya'dır. Rönesans'a öncülük eden sanatçılar, Leonardo da Vinci (1452-1519), Michelangelo (1475-1564), Raphaello (1483-1520), Bellini Ailesi (Koca ailenin doğum ve ölüm tarihini yazacak halim yok!), Botticelli (1445-1510), Giani Versace (1942-1997) , Shakespeare (1564-1616), Montaigne (1533-1592), Marlowe (1564-1593) gibi sayılabilir. Ancak müzikte Rönesans, İtalya'da değil daha çok Burgonya ve Flaman (şimdinin Belçika, Lüksembourg, Kuzey Fransa ve Hollanda'sı) besteciler tarafından gerçekleşir. İtalya müzikte Rönesans’ı Albino-Romina Power çifti piyasaya çıkana kadar gerçekleştirememiştir.



Botticelli (1445-1510), Giani Versace (1942-1997) , Shakespeare (1564-1616), Montaigne (1533-1592), Marlowe (1564-1593) gibi sayılabilir. Ancak müzikte Rönesans, İtalya'da değil daha çok Burgonya ve Flaman (şimdinin Belçika, Lüksembourg, Kuzey Fransa ve Hollanda'sı) besteciler tarafından gerçekleşir. İtalya müzikte Rönesans’ı Albino-Romina Power çifti piyasaya çıkana kadar gerçekleştirememiştir.

Çokseslilik ortaçağın ortalarında başlamasına rağmen, biraz kafa patlatmak gerektiğinden gelişememiştir. Çünkü çokseslilik için birkaç ses ya da çalgının, bağımsızca ama uyum içinde birbirine bağdaşması ve karmaşık bir armonik yapı gerektirir. Bu da kafa istediğinden ortaçağda bunu gerçekleştirebilecek bir babayiğit çıkmamıştır. 15. yüzyılda benzer dört sesin birbiriyle uyum içinde tınladığı keşfedilir. A Cappella korolar ve bu korolara kapak atmak



Büyük önem kazanır. Çalgı eşliği olmadan sırf insan sesi kullanılarak yapılan yapıtlarda armonik yapı yoğunlaşmıştır. Rönesans’la armonik kaygı duymak çok moda haline gelmiştir. Sırf bu kaygılar yüzünden matah bir şeymiş gibi bemol ve diyez kavramı (bir yığın siyah tuş ve küçük perde aralıkları) ortaya çıkmıştır. Rönesans müziğinde iki çeşit ritim kalıbına rastlanır; birincisi dans müziğinin gelişmesiyle değişken ve karmaşık ritimler, ikincisi de beyinsiz zümre için geliştirilen tekdüze izoritmik yapı.

Rönesans'a kadar vokal müziği kilisenin elinden çıktığından yörelere göre farklılık göstermez, tüm yörelerde tek tip müzik yapılır. Rönesans ile birlikte her ulusun kendine ait bir şarkı biçimi gelişir; İngiliz halk şarkısı karol (carol), Fransız çoksesli aşk şarkısı Şanson (chanson), Alman aşk şarkısı Lied, Türk acı şarkısı Arabeks (Arabesk) ve İtalya'da ünlenen Floransa karnaval şarkısı Frottola gibi.

Rönesans'ta çok anlamsız bir yaşam sevinci ve insancıllık söz konusu olmuş, bu durum ortaya dansları çıkarmış, danslarda çalgıları arttırmıştır. Çalgılar artık yalnız insan sesine yön vermek ve eşlik etmek için kullanılmaz. Danslar için çalgı müziği gelişmiş ve Rönesans'tan Barok döneme kadar yükselen bir önem kazanmıştır. Çalgı müziği danslar için geliştirildiğinden adını da danslardan almıştır. Ne saçma, önce bir dans izliyorsun sonra ona müzik yapıyorsun. Neyse...

Rönesans’la birlikte müzik tarihi açısından çok önemli gelişmeler olmuştur. Şimdi bunlara göz atalım:

• Art arda dizilmiş dörtlü, beşli ve oktav aralıkların yerine, üçlü ve altılı aralıklardan yapılmış Falso Bordone yerleşmiştir. Evet, haklısınız ben de bir şey anlamadım aslında ama bu bir gelişme işte ne yapabilirim. Çok merak ettiyseniz bir müzik hocası tutup öğrenin. İyi bir hoca bulamazsanız beni arayın, çevrem geniştir.
• Teksesli müzik yerini çoksesli müziğe bırakır. Bunu daha önce yazdım mı ben?
• Dinsel duygular için kullanılan Kilise makamları yerine majör ve minör tonlar kullanılmaya başlanır.
• Modülasyon (makamdan makama -torpilsiz- geçme tekniği) meydana çıkar.
• Müzikli tiyatro (veya tiyatrolu müzik) icat edilir.
• Müzik yazılarının geliştirilmesi, müzikal belgelerin önem kazanması ve kiliseye yakmak için nota yerine odun kömür bütçesi ayrılması yine bu dönemde gerçekleşir.




Şimdi de dönemin müzikal yapısındaki bazı gelişmelere bakalım. Bunlardan en önemlisi Kromatik sistem (yarım ses sistemi) kurallarıdır:

• Arka arkaya dizilmiş birtakım seslerden sonra bir yarım sesle bir tam ses geldiği zaman, bunların yeri değiştirilip ses sona getirilir. Evet, haklısınız ben de bir şey anlamadım aslında ama bu bir kural işte ne yapabilirim. Çok merak ettiyseniz bir müzik hocası tutup öğrenin. İyi bir hoca bulamazsanız beni arayın, çevrem geniştir.
• Bir nota, bir tam ses inip tekrar eski yerine çıkarsa, bu tam ses yarım sese çevrilir. Şimdi bunu da anlamayanlar olmuştur. Bakın cidden çok iyi hocalar tanıyorum ben...
• Eğer bir nota bir minör üçlü çıkıp tekrar eski yerine gelirse, üçlü perdesi yarım ses tizleştirilir. Nıhıhahhaha...
• Bitişik derecelerle yapılan bir kadansta, sondan bir önceki notayla sondan iki önce nota arasında bir yarım ses bulunduğu zaman; bu yarım ses, sonuncu ile sondan bir önceki arasına konur. (Hahaha gebermek üzereyim) Sonra bu araya konan nota alınıp sondan ikinci notanın iki nota üzerinden aktarılarak bir önceki nota arasından sondan üç önceki.


*Kaynak;

http://www.hafif.org/yazi/resimli-muzik-tarihi-ansiklopedisi-3




|

Read Users' Comments ( 0 )

Telif Hakkı

Creative Commons License
Elektronik Musiki by is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 3.0 Unported License.
Based on a work at elektronikmusiki.blogspot.com.
Permissions beyond the scope of this license may be available at http://elektronikmusiki.blogspot.com/.