Sanat ve İdeoloji

Sanat ve İdeoloji

Bu konu, gerek kendi içinde gerekse ilişkili olduğu konular itibariyle oldukça geniş bir yelpazeye sahiptir. Onun içindir ki yazıyı daha dar anlama taşımakta fayda gördüm. Konunun daha iyi irdelenmesi için siyasi ve sosyolojik içeriğinden de bahsetmeyi gerekli gördüm.

Her ne kadar ideolojik yönü ne olursa olsun, sanatın baskıcı diktatörlük rejimlerinde kendini gerçek anlamda var edemediği bir gerçek olsa da ki buna iyi bir örnek Nazi Almanyası olur, bu yazıda ben 1917 Rus Devrimi sonrası kurulan tek partili rejimler ve bu rejimlerdeki sanatın durumu üzerinde yoğunlaşacağım.

1917 Rus Bolşevik Devrimi sonrasında Marksist-Leninist temelli siyasi yönetim biçimleri dünyanın farklı coğrafyalarında kendini göstermiştir. Bunlara örnek olarak, Çin Kültür Devrimi ve takip eden Maoist yönetim biçimi, 1917 Rus Devrimi ve takip eden Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği ve yine Rus devrimi sonrası ortaya çıkan Doğu Avrupa Sosyalist yönetim biçimleri verilebilir. Örnekler daha da çoğaltılabilse de, asıl üzerinde duracağımız konu itibariyle yeterlidir ki, yukarda bahsettiğimiz yönetim biçimlerinin ortak paydası, tek partili, merkezi yönetimli, diktatörlük rejimleri olmasıdır.

Asıl hedefi sınıfsız bir toplum yaratmak olan bu Komünist devletlerdeki tüm bireysel değerler, bu ulaşılmak istenen hedefe zarar verdiği ve bu ütopya ile çeliştiği için alaşağı edilmiştir. Bu totaliter rejimlerdeki yönetici güç, Komünist Parti, bu hedeflerine ulaşmada önlerine gelen her engeli gerektiğinde baskıyla, zorla elimine etmiştir.

Toplumun sosyal yaşamını olumsuz etkileyen bu yönetimlerde, en büyük ortak düşman, Sınıfçı-bireysel-burjuva unsurlar ve tabi ki kapitalist batı olmuştur. Onun içindir ki, bu baskıcı yönetimlerde, insanların güncel yaşamlarında giydiği kıyafetlerden, dinledikleri müziğe, seyrettikleri televizyon kanalından, izledikleri sanat sergilerine kadar denetim altına alınmaya çalışılmıştır.

Sanat da bu baskı rejiminden oldukça olumsuz etkilenmiştir. Sanatçılar, sanat üretmek için olması gereken hür düşünce ve iradeden yoksun oldukları için, kendilerini ancak iki şekilde ifade edebiliyorlardı. Birincisi, devlet tarafindan belirlenmiş akademik tarz dahilinde sanat üretmek, ikincisi ise gizli üretim yapmak veya ülkeyi bir şekilde terk etmek. 1961’de Berlin duvarı yapılmadan önce binlerce yazar, sanatçı, şair ve düşünür Doğu Almanya’yı terk etmiştir.

Özellikle 1930’larda Georg Lukacs, Ernst Bloch, Theodor Adorno, Walter Benjamin ve Bertolt Brecht gibi Marxist Alman teorisyenlerinin estetik alanındaki tartışmaları, sanatın bir form olarak politik olduğu kavramını gündeme taşımıştır. Sanat, bu pencereden bakıldığında, kendi bağlı bulunduğu toplumsal bütünlüğün değerlerini yansıtan estetik bir olgudur. Yine bu bakış açısına göre, rejim yanlısı teorisyenler şu basit denklemi kurarlar; Toplumsal değerlerin ortak paydası ideoloji ise ki o zaman sanat da ideolojiden yoksun düşünülemez.

1917 Rus Devriminden sonra kurulan Sosyalist devlet biçimlerinde sanat genel olarak tek bir ana kritere dayandırılıyordu, Sosyalist Gerçekçilik. Sosyalist Gerçekçilik, Sosyalizmin ve Komünizmin hedeflerine hizmet eden, biçimsel doğasında gerçekçi bir Sovyet sanatsal doktrinidir. Bu kritere göre sanatçının ürettiği sanat eseri Sosyalizmin ve Komünizmin amaçlarına hizmet etmek durumundaydı. Özellikle Sovyetler Birliğinde bu kriter, yönetim tarafından resmi sanat biçimi ilan edilmiş ve bu yaptırım 60 yıl sürmüştür. Sanat’a Sosyalist Gerçekçiliğin resmi devlet tarzı olmasının ana sebebi de, devrim öncesi Batı’da ortaya çıkmış, Kübizm ve Empresyonizm gibi sanat akımlarının sanat üretim biçimindeki hâkimiyeti olmuştur. Bu akımlar çoğu zaman Bolşevikler içinde Burjuva sanat olarak tanımlanmış ve Sosyalist Gerçekçilik bir anlamda bu tarzlara karşı bir tavır olarak ortaya çıkmıştır. Komünist doktrine göre, tüm maddiyat ve her türlü üretim biçimi toplumun geneline aittir ve buna sanat yapıtı da dahildir.

Sanatın çok etkili bir propaganda aracı olacağı ihtimalinden, 1917 Ekim Devrimi sırasında Bolşevikler sanatı işçi sınıfı diktatörlüğüne hizmet amacıyla kullanmışlardır.

1890 ve 1930 yılları arasında Rusya’da, kendine sanat tarihi içinde etkin bir yer bulmuş, Rus Avant-Gardı’nın varlığını görürüz. Rus Avant-Gardı’nı, aynı zaman diliminde ortaya çıkmış Konstrüktivizm, Neo-Primitivizm, Futurizm ve Süprematizm sanat akımlarının bütünü için kullanılan bir ana terim olarak görebiliriz.

Bu akımlardan Konstrüktivizm, sanatin batıdaki en favori tanımı olan ‘Sanat Sanat İçindir’ anlayışına karşıt bir tavır olarak ortaya çıkmış, sanat ve mimaride etkin bir rol oynamıştır. Konstrüktivizm, batının sanatı toplumdan ayıran ‘Sanat Sanat İçindir’ anlayışına karşı olarak, ‘Sanat toplumsal amaca hizmet eden bir üretim biçimidir’ anlayışını savunur. Bu akımın en önemli liderlerinden biri olan Tatlin Konstrüktivizmi şu cümleyle özetler: ‘Saf sanatsal formları faydacı maksat ile birleştirmek.’ Rus Avant-Gardı, 1930’lu yıllarda yeni ortaya çıkmış devlet kontrollü Sosyalist Gerçekçilik kriterlerine uymadığı için ortadan kaldırılmıştır. Günümüzde hala bu akımın yansımalarını mimari, sanat, grafik ve reklam dünyasında görmek mümkündür.

O zamanlardan günümüze taşınmış diğer bir konu da, artık yozlaşmış ‘Sanat sanat için midir yoksa toplum için mi?’ tartışmasıdır.

Tatlin Kulesi.

3.Enternasyonal için hazırlanmış abide modeli.



Konstrüktivist tarzda tasarlanmış erken dönem
Sovyet posteri.





A Prounen
El Lissitzky. 1925



Konstruktivist kolaj
Alexander Rodchenko



Mark Chagall
Kübist manzara - 1918



Kandinsky
Beyaz Üstüne II



1917 Devrimi öncesi ortaya çıkmış ve 15 seneden az bir zaman kendine yaşama alanı bulmuş Rus Avant-Gardı ve bu akımın etkin sanatçıları: Malevich, Marc Chagall, El Lissitzky, Alexander Rodchenko, Wassily Kandinsky ve Tatlin gibi sanat tarihinde adından saygıyla söz ettiren sanatçıları saymazsak, Sovyetler Birliği ve benzeri diktatörlüklerden Sanat Tarihine hatırı sayılır bir katkıya fazla rastlayamayız.


Zaten Sosyalıst olmayan batı dünyasından da bu tarz bir sanata ne bir ilgi ne de talep vardı.


Şunu da belirtmek gerekir ki, II. Dünya Savaşının hemen sonrası, özellikle Paris’te, genelde sol görüşlü sanatçılar tarafından işçi sınıfının dramatik yaşam koşulları, fakirlik ve çökmüşlük sıkça işlenmiş ve kadın-erkek, işçi-köylü birlikteliğiyle bu yıkımın ve çökmüşlüğün üstesinden gelinebileceği yine sanatsal olarak çözüm olarak gösterilmiştir. Bu sanatçılara örnek olarak: Pablo Picasso, Eduard Pignon, Andre Fougeron, Fernand Leger, Paul Rebeyrolle, Bernard Buffet ve Francis Gruber verilebilir.




Fernand Leger
‘İnşaat işçileri’



Andre Fougeron
‘Pazardan dönüş’ 1953


Yukarda örneklerini gördüğünüz, Leger ve Fougeron’un resimleri her nekadar Sovyetler Birliğindeki Sosytalist Gerçekçilik kriterlerine içerik bakımından uysa da, ikisi arasındaki fark, sanatın gerçek anlamda var olması için gereken özgür düşünce ortam ve zamanının mevcut olmasıdır.



Bu rejimlerde ortaya çıkmış, sanat tarihi içinde kendine etkin bir yer etmiş ve etkisi batıda da uzun yıllar hissedilmiş Konstrüktivizm gibi sanat akımlarının yanı sıra, yazımın konu itibariyle asıl odaklandığı nokta: Sosyalist Gerçekçilik kriterleri dahilinde üretilen, kendi iç dinamikleri ile gelişen ve batıdan bağımsız ve ilişiksiz, tamamen ideolojinin hizmetine sokulmuş sanat biçimidir. Bu noktadan haraketle, konuyu yine daraltıp, Sovyet Sosyalist ideolojisnine hizmet eden sanat biçimi, Çin propoganda sanat biçimi ve Doğu Almanya (DAC) Sosyalist Gerçekçiliği olarak üç ayrı kategoriye kısaca yayacağım.



Bir Çin propoganda posteri




Lenin’i yücelten Sosyalist Gerçekçilik tarzında bir yağlı boya tablo



Berlin’de bina dışı mozaik uygulaması detayı


1930’lu yıllarda Sovyetler Birliği,nde Sosyalist Gerçekçilik kriterlerine uymadığı için ortadan kaldırılan Rus Avant-Gardı sonrası sanat artık İşçi sınıfına hizmet eden etkin bir propoganda aracı olmuştur. Tüm sanatçılara, devlet tarafından kontrol edilen Sovyet Sanatçılar Birliği’ne katılma zorunluluğu getirilmiştir. Artık sanatçılar Komünist ideolojiyi ve liderlerini yücelten resimler ve heykeller yapmak durumundaydı. Kendi iç dinamikleriyle değerlendirirsek, bu anlamda üretilen sanat, dönemin en iyi örneklerini vermiştir. Bu dönemde sanatçılara çokca kamusal alan sanat uygulaması siparişi verilmiş, sayısız miktar ve çeşitte de yine kamusal alanlarda kullanılmak üzere poster üretilmiştir. Rejimin belirlediği çerçeve dahilinde üretilen bu dönem sanat yapıtlarında, teknik tarzı ne olursa olsun, oldukça belirgin ortak noktalar ortaya çıkar: Dik duran, sade giyimli, suratında gayet ciddi bir ifade yer alan, yapılı kadın ve erkek isçi ve köylü teması çok sık işlenmiştir. Bunun yanında genelde Lenin, Stalin, Marx ve Engels gibi siyasi ve bağlantılı felsefi kişileri yücelten temalar da aynı dönemde sıkça işlenmiştir. Genel olarak Intelligensiya adı verilen sanatçı toplumunu oluşturan tek tek sanatçıların özünde kendine has biçim ve tarz farklılıkları varken, rejim yanlısı üretimlerindeki biçimsel benzerlik, rejimin sanatı ne denli kontrol altında tutup, kendi istediği kalıplarda üretim yaptırdığına iyi bir gösterge oluşturur.



Karpo Demjanowitsch Trokhimenko
‘Ekim Devrimini organize eden Stalin’
Tual üzeri yağlı boya





Isaac Izrailevich Brodskiy:
"Vladimir Ilich Lenin" 1924
Tual üzeri yağlı boya



Iwan Alexejewitsch Wladimirow
"Kızlar Okulunda"
Tual üzeri yağlı boya







Boris Ieremeevich Vladimirski
"Stalin için güller"
Tual üzeri yağlı boya




Ekmek ve kardeşliği öven bir poster



Sovyet ticaretini öven bir poster - 1962
“Sovyet Ticareti bizim en önemli kaygımızdır’


Özellikle 1950 – 1990 yılları arası üretilmis, yine Sosyalist Gerçekçilik esaslarına dayanan, insanları daha çok çalışmaya, iyi birer Komunist ve vatansever olmaya teşvik edici sayısız miktarda Komunist Parti tarafından organize edilen propoganda posterleri üretilmiştir.





“İşimle gurur duyuyorum’ - 1987



“Muzaffer Sovyet ordumuzu selamla”




‘Lenin yaşadı, canlı ve yaşayacak’



SSCB, tarım ve sanayi işçisi için birlik




St Petersburg’da Lenin heykeli
Foto: Steven Hannink – Flickr.com




Moskova’da bir heykel
Foto: Brother James - www.flickr.com


Bu dönemde üretilen heykel, rölyef, mozaik ve duvar resmi gibi dış mekan uygulamaları da resim ve grafiksel çalışmalarda gördüğümüz aynı temaları işlerler. Heykel ve rölyeflerdeki kalın dış hatlar, ifadelerdeki ciddiyet, bilinen estetik ve dekoratif unsur ve süsten uzak, ihtişamlı hatta biçim olarak idealist diyebileceğimiz bu figürler yine aynı sosyalist gerçekçiliğin ürünleridir.



Çin


1949’daki kültür devrimi ve takip eden 30 sene boyunca Sanat Çin’de çok gürültülü ve katastrofik bir dönemden geçmiştir. Bu dönem boyunca, Mao Zedong liderliğindeki komünist devlet, binlerce yıldır süregelen geleneksel kültürü sindirmek ve yok etmek de dahil olmak üzere, Çin’i her açıdan modernize etmeyi amaçlamıştır. Komünist otorite, Çin halkına kendini ve ideallerini tanıtmak ve benimsetmek için yeni bir görsel kültür yaratmayı hedeflemiştir.


Sanatçılar, devrimin ruhunu, Mao’nun tabiriyle, ‘Halk için sanat’ üretmeye teşvik edilmişlerdir. Bu yaptırımın sanatçılar ve sanat üzerindeki etkisi çok büyük olmuştur. Binlerce yıldır yapılagelen ve artık Çin geleneksel kültürünün görsel bir ifadesi haline gelmiş mürekkep resmi yerini sosyalist gerçekçi yağlı boyaya bırakmış, bırakmak zorunda kalmıştır. Yine aynı yaptırımla, gelenesel mürekkep resimlerindeki manzaralar, kuşlar ve çiçekler yerini devrimci kahramanlara, işçilere, çiftçilere ve askerlere bırakmıştır.


Çin’deki sanatın, üretim materyali ve konusu itibariyle değiştirilmeye çalışılması ve bu yönde teşvik edilmesi 1950 yılında başlamış, 1966 – 1976 yılları arasında oluşan kültür devrimi ile de daha sıkı bir ivme kazanmıştır. Bu 10 senelik dönemde, önemli sanatçılar, özellikle geleneksel mürekkep ressamları büyük baskılara maruz kalmış ve bu baskıların dozu yükseltilerek halk içinde dövülmelere, tutuklanmalara, işkenceye ve öldürülmeye kadar çıkmıştır. Sanatçıların evleri ve atölyeleri basılmış ve eserleri yakılıp tahrip edilmiştir.

Bu dönemden günümüze sadece çok az miktarda orijinal mürekkep resmi örneği kalmıştır.




Çin geleneksel mürekkep resminden bir örnek
Görsel kaynak: www.plymouthdiary.co.uk



" Mao, Guangdong Kırsal bölgesini inceliyor" (1972) Chen Yanning
Görsel kaynak: nytimes.com



“Başkan Mao Anyuan’a gidiyor” (1969)
Renkli litograf
Görsel kaynak: nytimes.com



1960 yılına ait bir propaganda posteri
Suluboya
Görsel kaynak: www.iisg.nl




1970’lere ait bir propaganda posteri
Görsel kaynak: Chinese Propaganda Posters: From the Collection of Michael Wolf (Taschen, 2003)



1970’lere ait bir propaganda posteri
Görsel kaynak: Chinese Propaganda Posters: From the Collection of Michael Wolf (Taschen, 2003)



“Emeğin Meyvesi” 1959
Sanatçı: Jin Meisheng
Görsel kaynak: www.iisg.nl



“Erkek çetin çalışır, çiçekler mis kokuludur” 1959
Sanatçı: Jin Meisheng
Görsel kaynak: www.iisg.nl




“Bereketli hasat için çabalamak” 1973
Görsel kaynak: www.iisg.nl


Yukarıdaki örneklerden de görüleceği üzere, özellikle 1960 sonrası yapılan resimlerde, kadın-erkek arası ayrımı ortadan kaldırmak adına, kadın figürleri genelde kalın hatlı ve iri yapılı resmedilmiştir. Giysiler estetik ve süsten uzak, işçi sınıfını temsil eden bolca kıyafetler, çalışan insanı temsil eden sıvalı kollar, kalın bilekler, sağlıklı vücutlar ve beyaz dişler hep aynı ideolojinin ürünleridir. Kadın figürleri genelde feminen unsurlara ve vücut yapısına referans vermezler.

Resimlerin geneline bakacak olursak, insanların hep mutlulukla güldüğünü ve gururla uzaklara baktıklarını görürüz. Çin sosyalist gerçekçiliğinin Sovyet sosyalist gerçekçilik ile arasındaki en belirgin farklardan biri de Çin resimlerindeki karakterlerin hep gülüyor olmasıdır. Oysaki Sovyet resimlerindeki karakterlerde biz genelde hep ciddi ifadeli, agresif, kendine güvenen, güçlü kuvvetli idealistik yapıda figürler görürüz.

Doğu Almanya

Doğu Almanya (Demokratik Alman Cumhuriyeti), II. Dünya Savaşı sonrası Almanya’nın Sovyet kontrolü altındaki bölümünde, Sovyetlerin yardımıyla bir Sosyalist devlet olarak kurulmuştur.

Sosyalizm’in batıdaki en uç noktası olan Doğu Almanya, daha kurulduğu ilk yıllardan itibaren Sovyet Rusya sistemini kendine adapte etmiştir.

Toplum ve idare yapısı olarak Doğu Almanya’da en belirgin öne çıkan unsur, sosyalist devletin toplumun her anlamdaki birimini kontrol altına almış olmasıdır. Doğu Almanya’da ki Stasi adı verilen gizli polis servisi ve ona çalışan enformerler (kuruluş dışı normal halktan seçilmiş ispiyoncu) insanların güncel yaşam tarzlarından dinledikleri müziğe, okudukları dergilerden giydikleri Blue-jean’lere, beraber oldukları insanlardan hafta sonları yaptıkları etkinliklere kadar karışmış, sosyalist yapıya uymayan her türlü sosyolojik unsuru ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Hatta öyle ki, Batı Almanya’dan kaçak getirilen Levis kot pantalon avına bile çıkılmıştır.

Diktatör rejimin insan hayatını kendi isteği doğrultusunda yönlendirmeye çalışmasına en iyi örneklerden biri de belki: devletin akvaryum ile iş dışı hobi olarak ilgilenen insanların biraraya gelmesinden rahatsız olması ve Akvaryum Dostları adlı bir dernek kurmasıdır. Bu dernek üyeleri arasında sosyalist fikri yaymaya çalışmış ama hobinin gayet apolitik oluşu bunu mümkün kılmamıştır.

Yukarda anlattığım kadarıyla farkına varılmıştır ki, diktatör rejimin insan hayatının her bölümünü kontrol altına almaya çalıştığı bir toplumdaki sanatçıların hali de tahmin edilebilir. Demokratik Alman tek parti devleti ilkönceleri işçi ve köylü tanımlamasına uymayan bu düşünen, okuyan, tartışan ve sorgulayan gruba nasıl davranacağına karar verememiş, en iyi çözümü de gizli polis teşkilatı ve ona çalışan ispiyoncuları devreye sokup sanatçıları yakın takibe aldırtmıştır.

Batı Almanya’da Baselitz, Anselm Kiefer ve Jesuph Beuys gibi, o ana kadar gelmiş sanat tarihinin yönünü farklı bir yöne çeviren sanatçılar boy gösterirken, Demokratik Almanya’dan bir isim göremememiz, batı kaynaklı herbir unsuru paranoya derecesine getirmiş bu rejimde bir anlamda normaldir.



“Çıplak Erkek” 1975
Görsel kaynak: www.ncartmuseum.org




“Ben Amerika’yı, Amerika da beni seviyor” Performans 1974
Görsel kaynak: www.mnartists.org


Sovyetler ve Çin örneklerinden hatırladığımız gibi, Sosyal yaşamın her anlamda hızla değiştiği Batıdaki sanattan bağımsız ve ilintisiz kendi içinde var olan rejim yanlısı sanat Demokratik Almanya’da da sosyalist gerçekçi sanat ürünleri vermiştir. Çoğu kamusal alan heykelleri ve duvar resim ve rölyefleri Sovyet örnekleriyle benzerlik gösterse de, batıya en yakın bu sosyalist toplumun sanatçıları bu baskı altında bile ifadeci ve soyut çalışmalar ortaya çıkarmışlardır.

Doğu Almanya’daki sanatçılar fabrikalara ve tarlalara işçi ve köylü/çiftçi resimleri yapmaya gönderilmiş, sosyalizme ve toplumsal bütünlüğe hizmet etmeyen sanat eseri kabul edilmemiş ve yok edilmiştir. Sanatçılar, kendilerini ve sanatlarını ifade edecek özgürlüğün yoksunluğundan ötürü günden güne kendilerini izole etmek zorunda kalmışlardır.

Berlin’de 2003 senesinde 145 sanatçıdan ve toplam 400 eserden oluşan Doğu Alman Sanatı adlı bir sergi belki de Doğu sanatçılarını tanıtan ilk ciddi sanatsal organizasyondur.

Doğu Almanya’da bu tarzda sanat üreten Berlin Sanat ve Tasarım okulunun başı Walter Womacka ismi ön plana çıkar. Womacka’nın Sosyalist Gerçekçi kamusal alan sanat eserleri bugün eski Doğu Berlin’de karşımıza çıkar.

Bugün bile eski Doğu Almanya’nın önemli şehirleri Berlin, Dresden ve Leipzigh’de Sosyalist Gerçekçi kamusal sanat eserlerine rastlamak mümkündür.




Berlin Alexanderplatz’da Öğretmenevinin üzerine uygulanmış Walter Womacka’nın mozaik çalışması. Detay


Doğu Alman Sosyalist Gerçekçi sanatı denildiğinde Womacka’nın Alexanderplatz’daki Öğretmen evi’nin (House der Lehrer) dış cephesine uyguladığı yukarda görülen mozaik, parmakla gösterilecek eserlerden biridir. Bu mozaikte çalışan kolları sıvalı işçiler, hasat toplayan güçlü kadınlar ve sert bakışlı, cüsseli askerler gibi Sosyalist Gerçekçiliğin sıkça işlediği temalar yanında doktorlar, bilim adamları, astronotlar, mimarlar, uydu antenleri ve iletişim teknolojisini simgeleyen objeler ve öğretmenler de görürüz.




Yine Womacka’ya ait Berlin Alexanderplatz’da bir bina dışı rölyef uygulaması





Walter Womacka’ya ait diğer bazı kamusal alan çalışmaları.


Womacka’nın kamusal alan sanatsal çalışmalarında, Sovyet Sosyalist Gerçekçiliğinden farklı olarak ifadeci ve soyut betimlemelere de rastlarız, ki görsel olarak gerçekçilikten uzak soyut ve kişisel tarzı yansıttığı için ifadeci sanat Doğu Alman Sosyalist rejimince yasaklanmışken Womacka’nın bu tarzına kamusal alanlarda rastlamak genel anlamda Doğu Alman Sosyalist Gerçekçi sanatını diğer Doğu Bloku rejimleri ve Sovyetlerdekinden farklı kılar.



Womacka’nın Berlin Marzahn mahallesindeki ifadeci tarzdaki duvar resmi.


Sonuç olarak, sanat ancak onu üreten sanatçının özgür düşünce ve iradesiyle gelişir ve değer kazanır. Bu yazıda odaklanmaya çalıştığım, 1917 Rus Bolşevik Devrimi sonrası ortaya çıkan Marksist-Leninist rejimler ve Berlin duvarının yıkıldığı 1989 yılına dek süren yaklaşık 70 yıllık bir dönemdeki, özgür irade ve düşünce yetisinden uzaklaştırılıp tamamen ideolojinin hizmetine sokulmuş görsel sanatın serüvenidir.

Sanat, rejimin belirlediği kıstaslar dahilinde üretimine izin verilip teşvik edildiği bu diktatoryalarda yaşam mücadelesi verirken, Batı’daki sanat özellikle II. Dünya Savaşı sonrası Kavramsal Sanat, Minimalizm, Soyut İfadecilik, Video Sanatı ve Performans gibi çok farklı akımlara ve izm’lere sahne oldu. Amerikalı performans sanatçısı Chris Burden 1971’de bir performansında kendini gerçek silahla omuzundan vurdurup performans sanatında yeni bir çığır açarken, veya Beuys 1974’de Amerika toprağına ayak basmadan Amerika’da bir vahşi bir Kuzey Amerika kurdu ile bir odada günler geçirdiği ‘Amerika beni ben de Amerika’yı seviyorum’ adlı performans çalışmasını gerçekleştirdiğinde, Sosyalist Gerçekçilik te Sovyetler’de, Bulgaristan’da, Romanya’da, Doğu Almanya’da ve Çin’de kendi tarzının en iyi örneklerini veriyordu.

Gorbaçov’un açıklık politikasıyla 80 ler sonunda devrilen Sosyalist rejimlerdeki Sosyalist Gerçekçilik sanatı da bir anlamda devrilmiştir.



Bugün bu anlamdaki sanatı tam anlamıyla tek uygulayan ülke Kuzey Kore’dir. Bazen’de Vietnam ve Laos gibi yarı Sosyalist rejimlerde bu anlamdaki sanat üretimlerine rastlarız. Eski Sovyet ve Çin propoganda posterleri bugün müzayedelerde oldukça yüksek fiyatlara alıcı bulmaktadırlar. Bu posterlerin bugün alıcı bulmasındaki sebep genelde nostaljik olgular içerir. Hatta Eski Doğu Almanya’da, bugün Almanların adına Ostalji dedikleri Doğu Alman nostaljisi ortaya çıkmıştır.

Şu da bir gerçektirki: özellikle Çin rejim yanlısı resimleri, gerek teknik kotarılışı, gerekse hizmet ettiği ideoloji ile örtüşülebilirliği açısından mükemmeliyete ulaşmışlardır.

Sanatın bu diktatörlüklerdeki olumsuz gelişimi ve sanatçılar üzerindeki baskı, illaki bu rejimlerdeki sanatçıların bütünü için söylenemez. Sosyalist Gerçekçiliğe zaten inanmış bu Sosyalist toplumdaki sanatçılar belkide kendi sanatsal yaşamlarının en iyi dönemlerini yaşamışlardır. Zaten bu tarzın en iyi örnekleri de yine ideolojiye her anlamda bağlı sanatçılar tarafından verilmiştir. Womacka 1990’lardaki ölümüne kadar hala Sosyalist Gerçekçiliği ve sanatın toplum için var olması gerektiği ilkesini amansız bir şekilde savunmuştur.

Saygılar;

Selim CATKİN

Kaynakca:
http://members.telering.at/pat/soc2.htm
International Poster Gallery
www.iisg.nl
www.wikipedia.com



|

0 yorum:

Yorum Gönder

Telif Hakkı

Creative Commons License
Elektronik Musiki by is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 3.0 Unported License.
Based on a work at elektronikmusiki.blogspot.com.
Permissions beyond the scope of this license may be available at http://elektronikmusiki.blogspot.com/.